14 Ocak 2012

Umut..

Bu yazmaya çalıştığım, bir açılış yazısı değildir..

Ne açılış ne kapanış, ne bitiş ne başlangıç.. Aksine her şeyin ortasında, bir o kadar da her şeye uzak bir anda yazmaya çırpındığım, bitirdiğimde de bir parça huzur bulmayı umduğum bir yazı.. Nedense o bir parça huzur için delicesine çırpınmaktan bir türlü vazgeçemiyorum. 
Yazamam aslında ben; konuşurum genelde. Yazmak çok sistemli ve karmaşık bir iş. O kadar sistemli düşünemediğimi gördün defalarca. Hem düşündüklerimi bir disiplin altına sokmak, onlara haksızlık etmiş gibi hissetmeme yol açıyor. Tüm çağrışımlarımı durduruyor bu yazma işi, hep bir çerçeve içinde kalmama ve her şeyi dandik bir sonuca bağlamama sebep oluyor. Yazdığım zaman, bir tek kendime yazmış olmuyorum üstelik. Gelecekteki "ben"in yazdıklarımı bulup okuduğunda, geçmişteki "ben"le dalga geçeceğine eminim çünkü. 

Yazmak bana yalnız hissetirir bir de.. Yalnız kalmaya dayanamıyorum. Sana saçma geleceğini biliyorum, emin ol bunu umursamam; ama konuşmayı yazmaya yeğ tutan bir insanın, yazarken yalnız hissetmesi sence de normal değil mi? Yazarken ister bir başına ol; istersen sokakta, binlerce kişinin arasında.. Ne olursa olsun, için yalnızdır hep. Ben yazarken öyle hissediyorum en azından. Bu arada yazmanın amacını falan da sorgulamıyorum burada, bahsettiğim fiziksel değil o içsel yalnızlık.. Benim ona tahammülüm yok işte. 
Ama konuşmak öyle mi?! Bir kere kendi kendine sesli düşünmüyorsan, konuşmak için hep birilerine ihtiyacın vardır. Bu durum tahammülsüzlüğümü biraz olsun eritiyor. Dinleseler de dinlemeseler de, konuşurken yanımda birilerinin olması, yalnız hissetmememi sağlıyor. İçinde bulunduğum durumu, geçirdiğim süreci ve daha bir çok şeyi, o an görmezden geliyorum. 
Bir yerden sonra konuşmak, bünyemde placebo etkisi yaratmaya başladı. Her konuşmanın sonu kahkahalarla bitiyor, ama yok ki böyle bir dünya! Bağımlısı oldum konuşmanın, çünkü o kadar muhtacım ki kendimi unutmaya. Bana baktığında gözlerimdeki o aczi gördüğüne eminim. Ama yine de ağzımı her açtığımda, bıkmadan beni dinlediğin için sana müteşekkirim. 
İnsanlar üzerinden kendimi oyalıyorum ve bu bende sanki onları kullanıyormuşum hissi uyandırıyor. Sahiden öyle midir? O da yetmez gibi, mutluluğu da huzuru da kendi üzerimden değil, başkaları üzerinden tanımlıyorum. Aradığım şeyleri kendimde bulamama durumu, beni daimi bir arayışa itiyor ve yoruluyorum artık. Huzursuz olmaktan değil, huzur aramaktan yoruluyorum.. Ve bir gün sahiden huzur denen şeyin olmadığını anlayıp, bu arayıştan vazgeçersem diye korkuyorum. Çünkü bir gün anlayacağım ve işin kötüsü, bunu kabulleneceğim. Kabullenirsem ölürüm.  Benim aramam gerek, benim umut etmem gerek. Umut olmadan, sabah olmasının da bir anlamı yok. 
Uyanmak için umuda ihtiyacım var, her sabah okulun koridorlarını dolanmak, hiçbir şey yokmuşçasına gülümsemek için umuda ihtiyacım var. İnanmaya ihtiyacım var, kendimi inandırmaya.. İyi biri olduğuma, mutlu olduğuma..  Ve sonra ne oluyor biliyor musun? Sahiden inanıyorum ben! İyi biriyim, mutluyum, keyfim yerinde ve daha bir sürü şey.. O saçma neşe yerleşiyor sonra içime, gerçekten umut edebiliyorum o zaman. Gerçekten içten gülebiliyorum. Konuşmak diyordum ya birkaç paragraf önce, konuşunca yalnız kalmıyorum, yalnız kalmadığım için düşünmüyorum, düşünmeyince de kendim için yarattığım bu illüzyonu bozmuyorum. 
Mutluluğu yaratabiliyorum ama gel gör ki, huzuru yaratamıyorum işte. Yalnızken huzur değil, derin bir korku ve kaygı doluyor içime. Gitmiyor, gönderemiyorum. İşte o zaman oldukça yüksek bir insan enflasyonuna maruz bırakıyorum kendimi.  Sırf ne hissettiğimi hissetmemek için, yeniden konuşmaya başlıyorum. Konuşuyorum, konuşuyorum, konuşuyorum.. Günlerce, gecelerce..Yeniden inanana dek, yeniden umut edene dek.. Aynı şeyleri, aynı insanlara, onları bıktırana dek anlatıyorum. Kim bilir aynı hikayeleri benden kaç kere dinlemişsindir?! Ama lanet olsun ki, hayatımı döndürebilmek için ve devam edebilmek adına sebepler bulabilmek için bunu yapmaya ihtiyacım var. Bu bir kısır döngü. Aksini yapamadıkça, şikayet etmeye de hakkım yok..

"Cumartesileri seviyorum." derdi babam. "Cumartesileri seviyorum; çünkü ertesi gün pazardır." Ben de öyle hissediyorum. Pazarları sevdiğim için, cumartesileri de seviyorum. Ertesi günün pazar olmasının kesinliğini seviyorum, pazar gününün bana ne getireceğini bilmeden, ama hep iyi şeyler getireceğini umut ederek..  Pazarları seviyorsam, cumartesilerimin böyle umut dolu oluşundandır.. 




missthesunshine. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder