23 Ocak 2012

İki Yol..

 "Bazıları insanları oldukları gibi görür, bazıları da nasıl olmalarını istiyorlarsa öyle..."




Acıyor canım bazen, şimdiki gibi. Nedenlerini sen biliyorsun, süreçleri ben..


Aklından geçenleri biliyorum. Herkesin acı çektiğini, hatta çok büyük acılar çektiğini söyleyeceksin. İşleri bu noktaya sen getiriyorsun, diyeceksin. Beklentilerin diyeceksin, ahmaklığın diyeceksin. Bunları öyle bi diyeceksin ki, haklılığından zerre şüphe duymayacağım. Senden ilgi beklemiyorum, anlayış da beklemiyorum. Anlasan da bana hissettirmezsin, bilirim. İçten içe hep beni koruyup kolladığını da bilirim, merak etme. Ama an gelir, için öyle bir cız eder.. Nefesin kesilir bir an ve içinin o ateşini söndürmek için nafile akar gözyaşın, işte o anlardan birindeyim.
Sürüp giden hayata devam edebilmek için her gün yeni bağlantı noktaları kuruyorum. Bunu yaparkenki tarzımı ben de etik bulmuyorum. Ama her gün deniyorum işte. Günün sonunda bir bakıyorum ki nafile çabalardaymışım yine. Olmayan şeyleri öyleymiş gibi görüyorum. İnsanlar oldukları gibi geliyorlar, ama ben onları kafamda hep idealize ediyorum. Suçlu ve bi o kadar da haksızım. Bu yaptığım ikiyüzlülük; çünkü bir yandan da onları oldukları gibi kabullenmeye çalışıyorum. Sürekli şikayet ediyor ama hiçbir şeyi değiştirmiyorum. Sanırım bu halimi kabulleniyorum.
House'dan duydum diye hatırlıyorum. Geçen sezonlardan birinde asistanıyla konuşurken, kadına şunu söylemişti: "Önemli olan karşındakinin kim olduğu değil, karşındakinin yaralı olduğu.. Bu yüzden bana aşık olduğunu düşünüyorsun. Karşındakinin yarasını tedavi ederken, kendininkini unutmaya çalışacak kadar bencilsin." Ve birkaç sahne sonra da şöyle eklemişti yine aynı asistanıyla konuşurken: "Bazıları insanları oldukları gibi görür, bazıları da nasıl olmalarını istiyorlarsa öyle..."
Teşhisi koyan, dizi gereği de olsa doktorsa, ben ne yapayım şimdi. Bekleme deme bana, ben kendime demiyor muyum sanıyorsun? Senin bana günde üç kere söylediğin şeyleri, ben çoktan hatmettim, ezberden onlarca kere okuyorum. İçimdeki ateşi söndüremiyorum. Başka ateşler yakmayı deniyorum, onun da faydası yok. Çivinin de çiviyi söktüğü, kocaman bir yalandan ibaret aslında. Söylenen her sözde, yüreğime bi yunruk yemiş gibi hissediyorum.


Telaşlanma güzel şeyler de yazacağım buraya. Zaten kendi kendime ümit verme çabalarım yüzünden, günün bir çok saati pek keyifli oluyor. Hayalinden sürekli yeni oyunlar kuran ve bıkmadan bunları oynayan bir çocuk düşün. Sanırım kendim için kurduğum dünya buna benziyor. Kendimi kendime anlatırken kullandığım sıfatlar değişiyor, en çok buna bozuluyorum. Üstelik basitleşiyor ve tekdüzeleşiyorum. İçimin küflendiğini hissediyorum, sanki her şey artık biraz gri.


Gitmek iyi gelir mi, bilmiyorum. Nereye gidersen, kafandakiler de senle geliyor neticede. Düşünmekten vazgeçmiyorsun. Aynı şeylere takılıp, aynı iç sıkıntısının peşinde günler geçiriyorsun, boşa harcanan enerji.. Ama deniz havası iyi gelir belki diye düşünüyorum. Rakı & balık belki.. Gerçi bugüne dek bana verilen rakı sözlerinin pek çoğunun tutulduğuna şahit olamadım daha. Kimseden söz istemiyorum, hiçbir şey için. Zaten bir sonraki saniyeyi yaşamanın bile garantisi yokken, geleceğe dair kocaman sözler vermek, çok büyük küstahlıkmış gibi gelir bana. Ama madem bir söz veriyorsun, neden tutmuyorsun; ben bunu anlamıyorum. Söz verip inandırmak; sonra insanın hevesini kırmak, kocaman sözler vermekten daha büyük küstahlık değil mi? Neden söz verirken, karşısındakinin inanabileceği ihtimalini düşünmez ki insan! Çok dağıtmış olabilirim; ama bünyem adeta serzenişlerle dolu. Serzenişlerimi dile getireceğim insanları seçimimde sıkıntı var, o kadar. Neyse, gidebilmek iyidir. Bunu konuşmuştuk. Fakat şu an mevzu ne gitmek ne de kalmak; mevzu o arada kalmışlık, o sıkışmışlık hissi.. Gideyim diyorum, hem fiziken hem de mecazen ve de kelimenin tam ve tüm anlamlarıyla gideyim (Bu arada bence hiç küçümseme; çünkü TDK'ya göre "gitmek" fiilinin tam 22 anlamı var ki bu bence epey fazla.), ama yemiyor. Kibarlaştırmaya gerek yok, neticede bi sen okuyorsun. Bariz yemiyor işte, çünkü her gidişin bir de dönüşü olabileceğini düşünüyorum. Döndüğümde karşılaşacağım ve hatta karşılaşamayacağım şeylerden korkuyorum. Bu yüzden gidebilmek için, önce dönme ihtimaliyle ilgili o içten içe girdiğim beklentileri kaldırmam gerek. Geri dönüş hesapları yapmamalıyım. Yaparsam zaten gitmenin ne anlamı var ki. İçimdekileri değiştirmeden, gidemem. Gidemiyorum, bari kalayım desem.. E bu halimden mutlu değilim! içim sıkılıyor, söyleniyorum, huysuzlaşıyorum. Onu bunu geçtim, acı çekiyorum. O içsel acı, bi anda fiziksel bir acıya dönüyor ki, tam evlere şenlik.. Kalınca her şey umutlandırıyor insanı, zaten umutlanmaya meyilliyim. Her günün diğerinden güzel olacağını düşünüyorum. Yanılıyorum; çünkü insanların olmadığı gibi günlerin de birbirinden iyi ya da güzel olma zorunluluğu yok. Ama bazen var olmak bile can yakıyor; kendi varoluşun, onun varoluşu, ayrı ayrı varolmak.. Bu yüzden arada kalıyorum.. Gitmenin, kalmanın ve arada bi ortaya çıkan geri dönebilme(si) ihtimalinin birbirlerine göre "fırsat maliyetleri"ni hesaplamak gerekiyor. Kendimi bile bilmiyorken, bunu hesaplayacak iktisat bilgisine sahip olmam da beklenemez bence. İktisatçılardan birine sormaya niyetlendim geçenlerde, İşletmeyi bölüm olarak gereksiz gördüğünden, sorularımı cevaplamaya tenezzül etmedi. Neyse, arada kalmak diyordum. Kafamı toparlayamıyorum bu gece. Muhtemelen yazdıklarımı okuyunca da epey anlamsız ve hatta gereksiz bulacağım. Ama okuyanın sen olmasının verdiği rahatlık var işte. Evet, arada kalmanın yarattığı o sıkışmışlık hissi çöreklendi içime. Saça yapışan sakız gibi adeta, söküp atamıyorum. Saçı komple kesmek gerekecek sanırım. Bunun için de biraz cesaret gerek. Ne kaybederim ki? Üstelik kaybetmek için önce bulmak ya da en azından yerini bilmek gerekir, değil mi?


Hangisi seçmem gerektiğini ve seçmek istediğimi -ki bu ikisi çok farklı şeyler- bilmediğim "iki yol" var önümde. Güçlü bi insan olarak nitelendirdim kendimi hep bu güne dek; ama güç, cesareti de beraberinde getirir mi, işte bunu da pek kestiremiyorum.. Bildiğim tek şey, kendimi zehirlediğimdir. Biraz dinlenmeliyim..




missthesunshine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder